Etiketler

fot_yazi_cocuk.jpg


Babama dair bütün anılarımı 3’e bölüyorum içimde.
“6 yaşıma kadar Babam”… “19 yaşıma kadar babam”… ve “19umdan sonra Babam”…
Belkide en doğal süreci yaşıyor(d)um.
Bil(e)miyorum.

Ramazan bayramı geçeli henüz bir hafta oldu. Bayram arefesinde berbere gidememiş olmanın üzüntüsü ve “19umdan sonra Babam” dönemimin bazı günlerinin pişmanlığı ile yine babam’a teslim ettim başımı.
Babamın onca yıla rağmen güzelliği kaybolmamış elleri başımın üzerinde makas ile gezinirken aklıma “19 yaşıma kadar babam” dönemimin bayram günleri düştü.
Bayram arefelerinin her dem yeniden ve usul değişmez anısı…
Saç kesme/kesilme merasimi…

Çocukluğumdan kalma bir hevesle saçlarımı uzattığım günleri anımsadım şimdi. Anı içinde anı… Anı içinde anılar…

Banyo küvetine eski gazete sayfaları itina ile serildikten sonra;
o günden bugüne değişmez küçük yeşil sandalye küvetin orta yerine yerleştirilir…
Sonrası… Sonrası hep hüzün…
Babam neden bilmem ama her defasında “nasıl istiyorsun saçlarını” diye sormadıkça işe koyulmazdı.
“Çok kısa olmasa olur mu baba?”
Olmazdı…
Siyaha vurmuş kahverengi saçlarım küvetin içinde ki gazete sayfaları örttükçe içimde anlamsız bir acı belirirdi.
Niye okadar üzülürdüm her dökülen tutam saç için bilmiyorum.
Babam işini bitirip birde yanıma ayna getirip “nasıl olmuş?” diye sorduğunda
“güzel” dememin sebebini eskiden korku olarak yorumlardım.

Babam banyodan çıkıp kapıyı ardından çektikten sonra
istisnasız her defasında
aynanın karşısına geçip hüngür hüngür ağlamışımdır.
Neden?
Bilmiyorum…

Sanırım 9. sınıfın son dönemlerindeydi…
14 yaşında sessiz sakin bir genç/çocuk…
Babam “berber” marifetini bende gösterdiği günün ertesinde; okulda…
Arkadaşlar: “Saçını kesen berbere para vermemişsindir inşaAllah” dediklerinde
“babam kesti” diyememiştim.
Bunu diyemediğim için bu bayram arefesinde “baba saçımı keser misin” demek zorunda hissettim kendimi.
Türlü bahanelerle yine gitmedim berbere
ve
bayram arefesinde babamın “nasıl istersin saçını” sorusunun ardından
yine küvetin içini kaplayan eski gazete sayfalarının manşetlerini bir bir tutam tutam saçlarım örterken
halen neden “buradayım” diye düşünürken
anladım ki
korkudan değilmiş…

Şimdi bu satırları okurken “bir saç kesme öyküsü” olarak yorumlayanları görüyor gibiyim.
Belkide bu defa başardım satır aralarına gizlenmeyi…
Belki…

****

“kendimden ne çok şey verdim senin yoluna…” diye bir şarkı mırıldanıyor içimden bir ses…
Sıradan bir “saç kesme”nin içimde açtıklarını anlatamıyorum ya,
buda bunaltıyor beni…
“…iyi bir çocuk” olabilmenin sevdasıyla
akranlarım haftasonları münihin kirli bir sokağının
kirli bir binasının
dördüncü katında ki mescidin
kuaföründe babalarından aldıkları sekiz mark ile saç kestiredursun…
Ben “iyi bir çocuk” olma sevdasıyla
yine babamın makasının ucuna vereyim saçlarımı…

Yıllar sonra babam “acaba beni benim onu sevdiğim kadar seviyor mu” diye sorduğunda anneme
isterdim ki bu sıradan saç öykümü o okusa…

Neler neler yükleyecektim ben bu sayfaya… Neler neler sığdıracaktım bu kısacık yazıya…
Neler neler anlatacak ama yinede en mühimini içimde saklı tutacaktım…
Olmadı.

Acaba yazıyı mı unutuyorum?